Erkekler neden balık tutmayı sever? Sıkıldıkları için mi?
Bu, yaşlandığı için cinsel gücünün hızla düşmesi ve yaşam arzusunun sadece balık tutma gibi hobi ve eğlencelere yönelmesi mi?
Bana göre, orta yaşlı erkeklerin balık tutma sevgisinin arkasında büyük bir metafor var.
Babam tam anlamıyla bir sebze yetiştiricisidir.
Ben 6. sınıfa başladığımda, babam kırsaldan şehrin kenarına taşındı, bir arazi kiraladı, yorucu bir şekilde havuç, küçük kabak, kişniş, küçük zencefil gibi sebzeler ekti ve sonra bunları üç tekerlekli bir araçla sebze pazarına toptan satmak için taşıyıp, ailemizi geçindirdi.
Bu işte onlarca yıl geçirdik. O, nasırlarla dolu ellerine, her gün sabah 4'te kalkıp sebze pazarına gitme azmine ve annemi gerçekten "sebze yetiştirme ortağı" olarak görme anlayışına dayanarak.
Üniversitedeyken, babam nihayet ilçe merkezinde arazi aldı ve dört beş katlı büyük bir bina inşa etti.
Bir anda değişerek, nihayet ilçe merkezinde kök salmayı başardı.
Çalışmadan para kazanmanın iş gücünü satmak yerine, kira alarak hayatını sürdürmeye, sebze yetiştiricisinden ev sahibi olmaya dönüşmesi.
Bu kimlik rolündeki değişim, para kazanma yöntemlerindeki değişim, annemin hayatındaki gerçek ihtiyacı bulmasını sağladı - seyahat etmek, dans etmek, bunlardan keyif almak. Yıllarca sebze yetiştiricisi olarak yaptığı kimlik, yılanın derisini değiştirmesi gibi, tamamen annemin üzerinden düştü. Daha önce tarlada çalıştığı günleri hiç özlemiyor; boşta kalmanın, eğlenmenin, dans etmenin, hayatının olması gereken şekli olduğunu düşünüyor.
Babam kiraladığı araziyi geri verdikten ve tamamen sebze ekmemeye başladıktan sonra, hayatı boş bir duruma doğru kaymaya başladı. Önceleri sadece kart oynayıp sohbet ediyordu, yavaş yavaş, sanki bilinçaltında ruhunun boşluğunu hissetmeye başladı, birden çiçeklere ilgi duymaya başladı, her gün ilçedeki çiçek pazarına gitmek zorunda kalıyordu, bir saksı alıyor, bir yeşil bitki alıyordu, annemin birkaç kez gereksiz yere para harcadığını söylemesine rağmen, bu tür eleştiriler ve anlamamazlık altında, babam yine de 2 yıldan kısa bir sürede, on binlerce lira harcayarak tüm çatının etrafını doldurdu.
Ben de başlangıçta annem gibi, babamın bu boş zaman zevkinin kaynağını anlamamıştım.
Sonra dikkatlice düşündüm, bu aslında babamın bilinçaltında sebze çiftçisi kimliğine dair bir tür yanıtı ve nostaljisi.
Erkekler ve kadınlar arasındaki fark, burada belirli bir ayrım noktası var gibi görünüyor.
Adam bir ömür boyu yaptığı şeyler, bu eylemler onun içgüdüsel dürtüsü haline gelecektir. Gelecekte koşullar iyileşse bile, bazı zor şeyleri yapmasına gerek kalmasa da, yine de başka bir biçimde yeniden yaratma ve yerine geçirme arzusu taşır.
Ama kadınlar farklıdır, yeni bir aktiviteye dalıp, geride bıraktıkları zorlukları tamamen unutur ve kendilerini o etkinliğe kaptırabilirler.
Zaten anne babamdan gördüğüm kadarıyla, annem önceki hayatını hiç özlemiyor. Babamsa, sebze yetiştiricisinden "çiçek yetiştiricisi"ne geçiş yapması, aslında geçmişteki kimliğinin bir yükselişi. Tabii ki, daha derin bir sebep de olabilir:
Eski bir sebze yetiştiricisi olarak annem için bu, sadece yaşamın çaresizliğiydi, yapmak zorunda olduğu bir şeydi; bu yüzden bu kimlikten kaçma ve onu bırakma fırsatı geldiğinde, ne kadar kararlıydı.
Babam için, çiftçi kimliği sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda aileye karşı bir sorumluluk duygusudur.
Annem için bu destek, iş birliği, babamın düzenlemelerini dinlemek demek.
Babam için, omzundaki fiziksel yükün yanı sıra, içinde ağır bir sorumluluk duygusu da var.
Abartılı bir şekilde söylemek gerekirse, annem bir anlamda dışarıda kalan biri sayılır, sebze yetiştiriciliği ise onun geçici bir rolü sadece.
Ve benim için, babam o birinci sorumlu, o içerdeki kişi, sebze yetiştiricisi artık onun yaşam kimliği haline gelmiş durumda, sadece geçici bir rol değil.
Bu yüzden, babam vazgeçemiyor. Bu yüzden, çiçek yetiştirmeyi seçti.
O, o kontrol duygusunu yeniden kazanmalı, o kesinliği yeniden kazanmalı, çiçek açıp otlar dikip yaşam iradesinin filizlenişini, patlayarak ortaya çıkışını görmelidir.
Bu, balık tutan insanlar gibi, arkasında bir başarı arzusu katmanı vardır.
Balık da olsa, çiçek de olsa, aslında bunlar insanların başarıya, büyümeye, belirliliğe ve olumlu geri dönüşe olan arayışlarının yalnızca bir yansımasıdır.
Bu noktayı anladığımda, bir dereceye kadar erkeklerin/babaların büyüklüğünü ve zorluklarını anladım.
Artık çiçek yetiştirme davranışı, bir zamanlar bu aileyi ayakta tutmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor.
Bu konuda annem asla anlamıyor, onun gözünde bu tamamen para israfı ve boş bir iş.
Ama annemi anlıyorum, onun sınırlılıklarını anlıyorum.
O, kadınların eski rolleri terk ederek tamamen yeni bir hayata (seyahat, dans...) geçmelerinin daha kolay olduğunu bilmiyor.
Erkekler ise, içsel kimlik duygularını sürdürmek için eski rolleri üzerinden yeni ilgi alanları (çiçek yetiştirmek, balık tutmak…) geliştirme yönünde daha çok "devam ettirici" bir eğilim göstermektedirler.
Bu fenomen aslında on binlerce yıl süren sosyal iş bölümünden kaynaklanmaktadır.
View Original
This page may contain third-party content, which is provided for information purposes only (not representations/warranties) and should not be considered as an endorsement of its views by Gate, nor as financial or professional advice. See Disclaimer for details.
Erkekler neden balık tutmayı sever? Sıkıldıkları için mi?
Bu, yaşlandığı için cinsel gücünün hızla düşmesi ve yaşam arzusunun sadece balık tutma gibi hobi ve eğlencelere yönelmesi mi?
Bana göre, orta yaşlı erkeklerin balık tutma sevgisinin arkasında büyük bir metafor var.
Babam tam anlamıyla bir sebze yetiştiricisidir.
Ben 6. sınıfa başladığımda, babam kırsaldan şehrin kenarına taşındı, bir arazi kiraladı, yorucu bir şekilde havuç, küçük kabak, kişniş, küçük zencefil gibi sebzeler ekti ve sonra bunları üç tekerlekli bir araçla sebze pazarına toptan satmak için taşıyıp, ailemizi geçindirdi.
Bu işte onlarca yıl geçirdik. O, nasırlarla dolu ellerine, her gün sabah 4'te kalkıp sebze pazarına gitme azmine ve annemi gerçekten "sebze yetiştirme ortağı" olarak görme anlayışına dayanarak.
Üniversitedeyken, babam nihayet ilçe merkezinde arazi aldı ve dört beş katlı büyük bir bina inşa etti.
Bir anda değişerek, nihayet ilçe merkezinde kök salmayı başardı.
Çalışmadan para kazanmanın iş gücünü satmak yerine, kira alarak hayatını sürdürmeye, sebze yetiştiricisinden ev sahibi olmaya dönüşmesi.
Bu kimlik rolündeki değişim, para kazanma yöntemlerindeki değişim, annemin hayatındaki gerçek ihtiyacı bulmasını sağladı - seyahat etmek, dans etmek, bunlardan keyif almak. Yıllarca sebze yetiştiricisi olarak yaptığı kimlik, yılanın derisini değiştirmesi gibi, tamamen annemin üzerinden düştü. Daha önce tarlada çalıştığı günleri hiç özlemiyor; boşta kalmanın, eğlenmenin, dans etmenin, hayatının olması gereken şekli olduğunu düşünüyor.
Babam kiraladığı araziyi geri verdikten ve tamamen sebze ekmemeye başladıktan sonra, hayatı boş bir duruma doğru kaymaya başladı. Önceleri sadece kart oynayıp sohbet ediyordu, yavaş yavaş, sanki bilinçaltında ruhunun boşluğunu hissetmeye başladı, birden çiçeklere ilgi duymaya başladı, her gün ilçedeki çiçek pazarına gitmek zorunda kalıyordu, bir saksı alıyor, bir yeşil bitki alıyordu, annemin birkaç kez gereksiz yere para harcadığını söylemesine rağmen, bu tür eleştiriler ve anlamamazlık altında, babam yine de 2 yıldan kısa bir sürede, on binlerce lira harcayarak tüm çatının etrafını doldurdu.
Ben de başlangıçta annem gibi, babamın bu boş zaman zevkinin kaynağını anlamamıştım.
Sonra dikkatlice düşündüm, bu aslında babamın bilinçaltında sebze çiftçisi kimliğine dair bir tür yanıtı ve nostaljisi.
Erkekler ve kadınlar arasındaki fark, burada belirli bir ayrım noktası var gibi görünüyor.
Adam bir ömür boyu yaptığı şeyler, bu eylemler onun içgüdüsel dürtüsü haline gelecektir. Gelecekte koşullar iyileşse bile, bazı zor şeyleri yapmasına gerek kalmasa da, yine de başka bir biçimde yeniden yaratma ve yerine geçirme arzusu taşır.
Ama kadınlar farklıdır, yeni bir aktiviteye dalıp, geride bıraktıkları zorlukları tamamen unutur ve kendilerini o etkinliğe kaptırabilirler.
Zaten anne babamdan gördüğüm kadarıyla, annem önceki hayatını hiç özlemiyor. Babamsa, sebze yetiştiricisinden "çiçek yetiştiricisi"ne geçiş yapması, aslında geçmişteki kimliğinin bir yükselişi. Tabii ki, daha derin bir sebep de olabilir:
Eski bir sebze yetiştiricisi olarak annem için bu, sadece yaşamın çaresizliğiydi, yapmak zorunda olduğu bir şeydi; bu yüzden bu kimlikten kaçma ve onu bırakma fırsatı geldiğinde, ne kadar kararlıydı.
Babam için, çiftçi kimliği sadece geçim kaynağı değil, aynı zamanda aileye karşı bir sorumluluk duygusudur.
Annem için bu destek, iş birliği, babamın düzenlemelerini dinlemek demek.
Babam için, omzundaki fiziksel yükün yanı sıra, içinde ağır bir sorumluluk duygusu da var.
Abartılı bir şekilde söylemek gerekirse, annem bir anlamda dışarıda kalan biri sayılır, sebze yetiştiriciliği ise onun geçici bir rolü sadece.
Ve benim için, babam o birinci sorumlu, o içerdeki kişi, sebze yetiştiricisi artık onun yaşam kimliği haline gelmiş durumda, sadece geçici bir rol değil.
Bu yüzden, babam vazgeçemiyor.
Bu yüzden, çiçek yetiştirmeyi seçti.
O, o kontrol duygusunu yeniden kazanmalı, o kesinliği yeniden kazanmalı, çiçek açıp otlar dikip yaşam iradesinin filizlenişini, patlayarak ortaya çıkışını görmelidir.
Bu, balık tutan insanlar gibi, arkasında bir başarı arzusu katmanı vardır.
Balık da olsa, çiçek de olsa, aslında bunlar insanların başarıya, büyümeye, belirliliğe ve olumlu geri dönüşe olan arayışlarının yalnızca bir yansımasıdır.
Bu noktayı anladığımda, bir dereceye kadar erkeklerin/babaların büyüklüğünü ve zorluklarını anladım.
Artık çiçek yetiştirme davranışı, bir zamanlar bu aileyi ayakta tutmanın ne kadar zor olduğunu hatırlatıyor.
Bu konuda annem asla anlamıyor, onun gözünde bu tamamen para israfı ve boş bir iş.
Ama annemi anlıyorum, onun sınırlılıklarını anlıyorum.
O, kadınların eski rolleri terk ederek tamamen yeni bir hayata (seyahat, dans...) geçmelerinin daha kolay olduğunu bilmiyor.
Erkekler ise, içsel kimlik duygularını sürdürmek için eski rolleri üzerinden yeni ilgi alanları (çiçek yetiştirmek, balık tutmak…) geliştirme yönünde daha çok "devam ettirici" bir eğilim göstermektedirler.
Bu fenomen aslında on binlerce yıl süren sosyal iş bölümünden kaynaklanmaktadır.